Kongre Turizminin Gelişimi
Türkiye son yıllarda giderek artan yeni bir uluslararası potansiyele ev sahipliği yapıyor: Kongre turizmi... 1996’da İstanbul’da düzenlenen Habitat II Kongresi ile birlikte kongre turizmine gerçek anlamda merhaba diyen Türkiye, özellikle yeni açılan otellerin bu konuya ağırlık vermesiyle sonucu aradan geçen süre zarfında oldukça büyük adımlar attı.
Türkiye, Avrupa ve Asya’yı birleştiren jeolojik konumu, tarihi ve doğal zenginlikleriyle İstanbul, Ankara, Antalya, İzmir gibi büyük kentler başta olmak üzere, birçok merkezde yaptığı yatırımların meyvesini toplamaya başladı. Habitat, bir anlamda Türkiye’nin kongre turizmine bakış açısının faklılaşmasını ve elindeki turizm potansiyelini fark etmesinin dönüm noktası oldu.
Türkiye bugün, Avrupa ve Asya’yı kucaklayan İstanbul Boğazı, siyasetin kalbi Ankara’sı, Akdeniz ve Ege’nin girintili çıkıntılı kıyılarına kurulmuş tam donanımlı tesisleri, konukseverliği, ikramları ve gezi fırsatları ile son birkaç sene içinde uluslararası kongrelere ev sahipliği yapan destinasyonlardan biri olma özelliği taşıyor. Özellikle Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan jeopolitik konumu, büyük kentlerden sağladığı direkt uçuş imkânları ve transfer bağlantıları sayesinde kolay ulaşılabilir olmanın yanı sıra; doğal güzelliklerini birinci sınıf tesislerle bütünleştirmesi, iklim yapısı ve fiyat politikası nedeniyle de oldukça avantajlı durumda. Türkiye’nin giderek gelişen gözde kongre turizm merkezleri arasında; jeopolitik ve ekonomik konumuyla İstanbul, siyasi konumuyla Ankara, iklim yapısı ve coğrafi konumuyla İzmir, Muğla ve Antalya, jeolojik konumuyla ise Kapadokya yer alıyor. Turizm açısından sektörel bazda değerlendirildiğinde ülkemiz, ağırlıklı olarak medikal ve bilişim sektörünü ağırlıyor.
Kongre ve toplantı turizmi özellikle tatil amaçlı bir cazibe merkezi olmayan destinasyonlar için turizmden pay almanın en karlı yollarından biri olarak görülüyor. Hatta tatil beldeleri bile bu yüzden sezon harici dönemleri aynı şekilde değerlendirerek geçirmek istiyorlar